Nihayet Dinç
(Eşi)
23 yıllık yol arkadaşım, üç çocuğumun babası çınarım, sığınağımdı. Kendisi yıllardır hizmet hareketine ait kurumlarda hem edebiyat öğretmenliği hem de müdürlük yaptı. Darbe tiyatrosu oynandığında eşim Ankara’da Samanyolu Cemal Şaşmaz Kız Lisesi’nin müdürüydü.
15 Temmuz’dan hemen sonra okulun öğretmenleri tutuklanmaya başladı.
Eşim hakkında yakalama kararı çıkınca eşim, bu hukuksuzluğa teslim olmamak için 2 yıl gaybubet yaptı. Bizden uzak olması ve ikimizin de yaşadığı her an tutuklanma korkusu hepimizi çok etkiliyor- du. Bu yüzden büyük oğlumu Ankara’da bırakıp iki kızımla 30 Temmuz 2018 tarihinde hicret ettik.
EVLADIMIZI BIRAKTIK, ÜLKEYİ TERK ETTİK
Yunanistan’da 5 gün hapis 6 gün kamp sürecinden sonra Atina’ya geldik. Atina’da bir apartman dairesinde kalıyorduk. Eşimin sürekli başı ağrıyordu. Geride bıraktığı hapisteki arkadaşlarını düşünmeden edemiyordu. Bir sabah eşim kahvaltısını yaptı, tıraşını oldu ve banyoda bayıldı. Onu hayata döndürmek için kızlarımla ben 45 dakika boyunca çabaladık. Ambulans ve arkadaşlarımız gelene kadar canımın yarısı Rahmet-i Rahman’a kavuşmuştu. Bizim de en zor imtihanımız başlamış, kıyametimiz kopmuştu.
GÜLEREK GEÇTİM MERİÇ’TEN
Hicret etmeye iki gün kala “Gülerek Geçtim Meriç’ten” şiirini yazmış bir arkadaşına göndermiş, bana birşey olursa yayınlarsınız demişti.
Vatanından ayrılırken, şiirinde ‘Vatana son bakış yaslı’ diyordu. Vata- nına bir tabutun içinde döndü. Eşimin cenazesini oğlum karşıladı.
Eşim, Yunanistan’da yıkandı. Muhacir arkadaşları tarafından cenaze namazı kılındı. Eşimin cenazesi Trabzon Vakfıkebir’e getirildiğinde cenaze arabası verilmedi. İmam namazını kıldırmadı.
Eşimle ilk evlilik görüşmesi yaptığımızda bana dedi ki: “Nihayet Hanım sen sadece benimle değil hizmetimle de evleniyorsun. Davalar şehit verilmeden hapis yatmadan olmaz. Gün gelir seni çocuklarımızla bir başına bırakıp ölebilir veya hapis yatabilirim. Var mısın?” Ben de ‘Varım’ demiştim. Her şeye rağmen, gittiğimiz yoldan, yaptığımız işten ikimiz de pişman olmadık. Biz kötü bir şey yapmadık. Tek yaptığımız; bu millete donanımlı ahlaklı, adaletli insan kazandırmaya çalışmaktı. Dünyamızı bir el çantasına koyduk. Kırk beş yıllık hatıramızı silerek geçtik Meriç’ten. Ama arkamızda tohumlar bıraktık orda, semaya ser çeksin diye…
Canım, canımın yarısı, Halil’im helalleşemeden sessizce gitti bizden. Ben ondan razıyım. İnşallah o da benden razıdır. Yol arkadaşım elimi erken bıraktı belki ama biliyorum gittiği yer güzel. Ben ve çocuklarımızı Allah’a emanet etti.
Sevgili okuyucu bu acı hikâyeyi oku- yup bizim için üzülme! Bu hikâye sadece burada eksik kaldı. Hikâyemiz ötelerde tamamlanacak. Güzel bir sonla, ötelerde sonsuz mutluluğa kavuşacağız…
GEÇTİM MERİÇ’TEN
Dünyam bir el çantasında.
Yok oldu bir mazi hiçten.
Acı, zorlu talihime,
Gülerek geçtim Meriç’ten.
Tarihin başından beri
Yaşanan, bitmeyen göçten
Yok kimseye imtiyazı
Bilerek geçtim Meriç’ten.
Bir zehirden iftirâyı
Duydum sen say ki baldıran
Kırk beş yıllık hâtırâyı
Silerek geçtim Meriç’ten.
Sırtımda bir urba ardan
Kalbim güvercin yüreği
Hem serden geçtim hem yardan
Geride mağmum dostlarım
Dolarak geçtim Meriç’ten
Tohumlar bıraktım orda
Semâya ser çeksin diye
Bebek, anne, yağız yiğit
Rahim Allah’a hediye
Hicret, evet bâkiyesi
Hicranlı duygular, içten
Vatana son bakış, yaslı
Bir akşam geçtim Meriç’ten.