YitenCANlar

Adsız tasarım (3)
kemal kurt

Kemal Kurkut

Doğum tarihi: 

Vefat tarihi: 

Vefat sebebi: 

Mesleği:

1989

21 Mart 2017

Polis tarafından katledildi

Üniversite öğrencisi

yiten canlar

‘Kuzu postuna bürünen devlet’ Kemal Kurkut’un canına kıydı!

Abdurrahman Gök

(Gazeteci)

     Kemal Kurkut 23 yaşındaydı. Babasını 5 yaşında kaybetti. Annesi, tam 13 ahırı temizleyerek, kendine ve 4 çocuğuna barınacakları bir yuva (!) yapar. Böyle bir ortamda büyüdü. İmkânsızlıklar içinde üniversiteye girdi.İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okuyordu. Keman çalmayı, şiir okumayı seven biriydi. Belki de çok sevdiği Ahmet Kaya gibi müzisyen olmaktı hayali.

     Peki ne olmuştu Kemal’e?

     Binlerin gözünün önünde polis bu genci öldürecek kadar neden canileşmişti? İşte hayatının baharındaki bu genç adam, 21 Mart 2017’de Nevroz kutlamasına katılmak üzere Malatya’dan gelmişti. Diyarbakır’da polisler tarafından, herkesin gözleri önünde, yarı çıplak bir şekilde vurularak öldürüldü.

     Kurkut öldürüldükten hemen sonra devlet, alelacele ve bir şeyleri gizlemenin telaşıyla ‘bir intihar bombacısının öldürüldüğü’ açıklaması yapmıştı. Havuz Medyası ve diğerleri hemen
bu yalana sarıldı. Ta ki öldürülme anları saniye saniye çekilen o fotoğraflar yayınlanıncaya kadar. Türkiye’yi Kemal’in bir intihar bombacısı olduğuna inandırmaya çalıştılar ama bu yalan ve cinayetin mumu yatsıyı bile bulamamıştı.

     Ölümü göze alarak çekilen fotoğraflarla büyük bir yalan ve algı operasyonunu boşa çıkardı Mezopotamya Ajansı Editörü Gazeteci Abdurrahman Gök. Şöyle anlatıyor olayın birinci dereceden tanığı Gazeteci Gök:

     “KHK ile kapatılan Dihaber Ajansında çalışıyordum o zaman. Diyarbakır Nevrozu’nu takip etmek için görevlendirilmiştim. Sabah 07.00 sularında protokol girişine geldim. Burada çok sayıda zırhlı polis aracı, her birimden polisler, gazeteciler, Nevroz Tertip Komitesi üyeleri bekliyordu. Newroz alanına giriş yapabilmek için aramaların bitmesini bekliyorduk.

     Saat 08.04’te bir silah sesiyle arkamı dön- düğümde, birkaç polisin arasında, göğsüne bir bıçak doğrultmuş, yarı çıplak vaziyette bir genci gördüm. Sanırım bunu elbiselerinin çıkarılmasına tepki olarak yapmıştı.

     Hemen fotoğraf makinesine davrandım ve fotoğraf çekmeye başladım. İlk fotoğraf karesini çektikten sonra, Kemal polislerin arasından sıyrılarak koşmaya başladı.

     Tam bu esnada üst üste silah sesleri de gelmeye başladı. Bu anlarda ben de istemsiz bir şekilde Kemal’e doğru koşuyor ve art arda deklanşöre basıyordum.

     Kemal yere yığılıp, başında bekleyen polisler nabzını kontrol edene kadar olayın şokuyla 28 fotoğraf karesi çekmişim. Uzun namlulu silahı olan bir polisin beni engelleyip itmesiyle kendime geldim. Ne çektiğimi kontrol etmek için makinemi açtığım zaman Kemal’in kanlar içinde, gözleri açık, yarasını tutmuş vaziyetteki son fotoğrafını gördüm.

     Polisin fotoğraflara el koyabileceğini düşünerek, hafıza kartını yuvasından çıkardım, tam o anda polisler etrafımı sardı.

    Fotoğraf makineme el koymak istediler.

     İzin vermeyince çektiğim fotoğrafları talep ettiler. Ben de henüz kartı makinaya takmadan olayın geliştiğini, refleksle boş deklanşöre bastığımı söyledim. Fotofilm ekibinden uzman polisler çantamı aradı, buldukları hafıza kartlarının tamamına format çekip var olan bütün fotoğrafların silinmesinden emin olduktan sonra kartlarımı ve çantamı bana teslim etti.

     Ancak Kemal Kurkut’un fotoğraflarının bulunduğu hafıza kartını bulamadılar. Ve belli ki kendilerince herhangi bir fotoğrafın çekilmediğinden emin olmanın rahatlığıyla kamuoyuna “canlı bomba” açıklamasını servis ettiler.

     Hafıza kartını önce alelacele pantolonumun arka cebine koydum.

    Sonrasında da çorabımın içine sakladım. Ta büroya gidene kadar da çıkarmadım. Büroda fotoğrafları bilgisayara yükledim. Çektiğim fotoğrafların hikâyesini yazdım. Kemal’in 28 kareye sığan yaklaşık 50 saniyelik son anlarını defalarca izlemek zorunda kaldım.

    Fotoğrafa yansıyan her bir detayı dikkatlice inceledim ve “İşte Diyarbakır’da gencin kare kare vurulma anı!” başlığıyla kamuoyuna taşımış olduk katilamı. Fotoğrafları, o zaman henüz KHK ile kapatılmamış olan Dihaber’de yayınlayınca valiliğin “canlı bomba” açıklamasına karşı ciddi bir tepki oluştu ve dört gün sonra iki polis hakkında soruşturma açıldı. Daha sonra polisin verdiği bilgilerin, cinayetle örtüşmediğini devlet kabul etmek zorunda kaldı.”

     Not: Gazeteci Gök’e, Kemal Kurkut davasında terör örgütü propagandası yapmak iddiasıyla Haziran 2022’de 1,5 yıl ceza verildi. Polis ise beraat ettirildi. Çünkü katliamı yapan devletin polisiydi. Vefat eden ise bu coğrafyanın kader mahkûmu bir Kürt’tü. Adalet yerini bulmadı, memlekette kıyamet de kopmadı. Yalnızca Kemal’in anacığının yüreğinde koptu büyük kıyamet… Sonra ne mi oldu? Kemal için cenaze aracı da, mezar yeri de verilmedi. Yıkanmaması için su bile kesildi. Usulünce yaşamasına izin verilmeyen Kemal’in, usulünce gömülmesine de izin verilmedi, vatandaşının hukukunu adaletiyle koruyamayan hatta canına kıyan devlet tarafında. (www.interna- tionaljournalist.org)

Solverwp- WordPress Theme and Plugin