Abdülhamit Bilici
(Gazeteci - Yazar)
Siyasi, sosyal, etnik ya da dinî gerilimlerin yol açtığı taraf tutmalar; afilli sloganlar ve ateşli nutuklar, kolaylıkla kör eder
gözümüzü, uyuşturur aklımızı.
Farklı farklı kimlikleri ve sınırsız renkli- likleriyle birer insan olan Ayşe, Fatma, Ali kaybolur, yerini bir partinin, bir grubun, bir mahallenin veya cemaatin birbirinden farkı olmayan üyeleri alır.
O kadar ki, evladını kaybetmiş bir annenin yürekler yakan acısını bile hissedemeyecek kadar körelir vicdanımız.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir il binasına 17 Aralık 2021’de yapılan saldırıda kızı Deniz’i kaybeden anne Fehime Poyraz’ın yaşadığı acıyı çoğumuzun hiç duyup hissetmemesi, hatta yaşanan bu dramın hiç farkına bile varmamış olması gibi.
30 YILIN KUYU İZLERİ
Nitekim olayla ilgili haberlerin başlığı şöyle: “HDP İzmir il binasına saldırı: 1 ölü”
İşte o “1 ölü” denilen kişi bir insan, hayatın kıyısında ayakta kalma mücadelesi veren dar gelirli bir vatandaş. Yıllardır her türlü işkenceden, dışkı yedirmeye; köy yakmadan faili meçhullere; dil yasağından parti kapatmaya kadar tarifsiz baskılara maruz kalmış Kürt halkının bir çocuğu. Hikâyesinde ülkenin 30 yılının koyu izlerini barındıran biri.
1990’larda hayatı yaşanmaz hale getiren terör, şiddet, baskı, yoksulluk batağına saplan- mış olan Doğu ve Güneydoğu’dan İzmir’e göç etmek zorunda kalan yoksul bir ailenin çocuğu.
Parti il binasının çaycısı Fehime’nin kızı. O gözü dönmüş nefret saldırısının yaşandığı saatte HDP binasında olmasının tek nedeni, elinden ameliyat olduğu için işe gidemeyen annesinin boşluğunu doldurmak. Çay yapmak, etrafı temizlemek, çalışanlara, misafirlere hizmet etmek.
Annenin acısını hayal edin. Evladının ölümünü görmek, hayatta bir insanın başına gelebilecek ve asla geçmeyen en derin travmalardan.
Bir de buna, çocuğunuzun sizin yerinizi boş bırakmamak üzere bulunduğu yerde ölüme yakalanmış olmasının taşınmaz yükünü ekleyin.
VAHŞİ TERÖR
Annesinin yerini doldurmak için parti binasında olan Deniz’i katleden tetikçi Onur Gencer işte tam da bu vahşi terörü yapar. Öyle bir gözü dönmüşlük ki bu, Deniz’i vurduktan sonra “Leş 1” yazarak fotoğrafını paylaşır.
Hiç kuşkusuz, bu kanlı baskına zemin hazırlayan temel faktör, devlet ile terör ve mafyöz suç örgütleri arasındaki farkın kaybolması ve idarede en yüksek konumları işgal eden şahısların olağan konuşma biçimi haline gelen nefret dili. Saldırı sonrası yaşananlar da hukuku, ahlâkı, insanlığı askıya alan yeni rejimin normlarına tam uyumlu.
Savcılık, attığı bir tweet yüzünden gözaltına aldığı kişilerin veya 8 aylık hamile ev hanımlarının bağlantılarını araştırmak için süre uzatması alırken, Suriye’deki cihatçı gruplara, SADAT’a ve halen görevde olan asker kişilere uzanan bağlantıları ortaya saçılan tetikçi, hiç araştırma yapılmadan sadece bir günlük gözaltının ardından tutuklanır.
Tetikçi, Sağlık Bakanlığı personeli ve Kilis’te görevlidir. 7 Şubat’ta İzmir Kemalpaşa’daki görevine döneceği açıklamasına rağmen tetikçinin askeri kıyafetlerle Suriye’deki kamplarda 20 Şubat 2021’de çekilmiş fotoğrafları mevcut. Bir kamu personeli olmasına rağmen Hilton gibi lüks otellerde nasıl kalabildiği de ayrı bir muamma.
Saldırılan bina önündeki polis noktasına rağmen günlerce yaptığı istihbarat çalışmasının fark edilmemiş olması da başka bir soru işareti.