Hüsna Şen
(Eşi)
Hakan Şen, Dumlupınar Üniversitesi’nden mezun oldu ve ilaç firmalarında çalışmaya başladı.
Bir temmuz günü işten çıkarıldığında büyük bir firmanın İstanbul Bölge Müdürü’ydü.
Çocuklarının şefkat dolu biricik babası Hakan Şen tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Tutuklanmadan önce hiçbir rahatsızlığı bulunmadı eşimin. Yaşadığı stresten dolayı kansere yakalandı. Doktorların bile “Neye üzüldü bu gencecik adam bu kadar’’ diyerek hastalığının büyüklüğünü dile getirdi.
Maalesef gencecik yaşta Hakk’ın Rahmetine kavuştu. Geride ona hasret biricik eşi ve kızları kaldı. Bir sonbahar rüzgarıyla aldılar onu benden. Tarihler 1 Ekim 2017 saat 02.30’u gösterirken zilimiz çaldı. Eşim yatsı namazını kılmak için abdest alıyordu. Kapıyı açtım. “Deniz Hakan Şen burada mı?”
Ne olduğunu anlayamamıştım. Ta ki polislerin hakkınızda şikâyet var demesine kadar.
Evimize daha yeni taşınmıştık.
ONLAR EVİ ARARKEN O NAMAZINI KILIYORDU
Ben “Bakın biz suçlu olsak bu kadar şeffaf yaşayabilir miyiz? Taşınır taşınmaz adresimizi bildirmiş eşim” dedim. Güzel kalpli eşim dönerek “Bir tanem, memur beyler işini yapıyor.” dedi. Onlar evi ararken eşim müsaade isteyerek yatsı namazını eda etti. Bunun için bile izin isteyecek kadar nezaketliydi o. Durumun ciddiyeti bir tokat gibi indi yüzümüze.
17 yıl evli kaldık 5 ev değiştirdik. Her evimizin balkonuna kuşlar gelir, yuva yapar, yavruları olur ve eşim onları elleriyle beslerdi.
Yine aynısını yaptı.
Eşim çocuklarımıza, bana sarılıp alnımız-
dan öperek “Sizi utandıracak bir şey yapma- dım.” diyerek gitti ve bu bir daha dönmemecesi- ne bir gidişti. 4,5 ay Silivri’de kaldı.
Her hafta yanına gittiğimde “Biz terörist miyiz?” diyerek gözyaşlarını tutamıyordu.
Orada olduğundan değil, tıpkı Hz. Aişe gibi iftiraya uğramış olmasın- dan dolayı canı yanıyor- du. Birlikte çalıştığı biri tarafından acımasızca şikayet edilmesinden ziyade, sevdiği ülkesinin ve milletinin kendisini tecrit etmiş olmasıydı onu üzen.
Onun duruşu bana
ve evlatlarımıza güç
veriyordu. Vatan Emni-
yet’te polis ona: “Deniz,
suçsuz olduğun çok net
ama hâkim tutuklar. Bir
isim ver kurtul.” demiş.
O da: “Ben hangi
suçsuz insanın günahı-
na gireyim?” cevabını
vermiş. Soruyorum ehli
vicdanlara, bu kişi ve bunun gibi düşünenler mi darbe yapmıştı?
ONURLU BİR DURUŞ BANA VE EVLATLARIMA BIRAKTI
Onurlu duruşu için, inandığı değerlere ihanet etmediği için, bana ve iki yavrumuza güzel şeyler bıraktığı için onunla gurur duyuyorum.
Süreç eşimin yaşama sevincini aldı. Normalde çok hayat dolu, pozitif bir insandı. Ziyaretine gittiğimde sorardım en çok neyi özledin diye. O da gökyüzüne doya doya bakmayı derdi. 4,5 ay sonra mide kanseri teşhisi konuldu. Tabi bu süreçte hiçbir şekilde bizi görüştürmediler. 15 günde 3 hastane değiştirdi. İşkence çektirdiler, tutuklu odasında bile kelepçe taktılar. Kanser bütün vücuduna yayılmıştı, ‘artık yaşamaz’ raporu verilince tahliye edildi.
Biz bir ümit tedavisi olur diye hemen başka bir hastaneye götürürken ambulansta “Sebepler sükut etti.” diyordu.
Balığın karnındaki Yunus (a.s) misali o kadar sıkıntıya rağmen o bizi teselli ediyordu.
Çok acı çekiyordu.
Bir yudum su içemiyordu. Dudaklarını ıslatıyorduk. Buna rağmen bir kere şikâyet etmedi, ağrım var demedi. 15 gün ilgilenebildik. Bir gün odada ikimizdik, karşıya baktı. “Onlar kim?” dedi.
Kimse yok bir tanem ikimiz varız, dedim. Ama
o hâlâ sormaya devam etti. Anladım ki o bizim dünyamızdan gidiyordu artık. Bir kere dahi doğum günümü, evlilik yıldönümümüzü unutmadı. ‘Ben 40 yaşında sana tekrar aşık oldum’ derdi. Bizimki, yarım kalan bir aşk hikâyesi gibi…
Bir gün bana dönerek; “Bana bir şey olursa gözüm arkada kalmayacak, çocuklarımın senin gibi bir annesi olduğu için.” derdi.
Emanetlerine gözüm gibi bakıyorum. 4 yıl oldu, hâlâ insanlar; “Deniz Hakan çok iyi bir insandı, nasıl kıydılar ona?” cümleleri dolaşıyor.
Senden sonra kaybetti bu yürek, sırdaşını…