YitenCANlar

sultan ilhan

Sultan İlhan (Sevindik)

Doğum tarihi: 

Vefat tarihi: 

Vefat sebebi: 

Mesleği:

13.08.1981

15.10.2020

Sürgünde- Kanser

Tarih Öğretmeni

yiten canlar

İmkânsızlıklarla okudu, ülkesinde çile çekti, sürgünde hayata veda etti

Mustafa İlhan

(Eşi)

     Çileli hayatı, daha küçücük bir bebekken, doğduktan sadece on gün sonra annesini kaybetmesiyle başladı. Bu yüzden kendisine annesinin ismi verildi. Allah-u Teala kendisine öz annesini aratmayacak ikinci bir anne ve kardeş lütfetti. Onlar ile hayata tutunmaya çalışırken altı yaşına geldiğinde babası vefat etti. Babasının eksikliğini ona yaşatmamaya çalışan amcasını da ne yazık ki erken yaşta kaybetti. Ve tüm bu olanlardan sonra hayat mücadelesini babaannesi, annesi ve kardeşi ile sürdürdü.

 

     Aydın’ın şirin bir köyünde bir yandan mütevazı hayatını yaşarken bir yandan da lise eğitimini tamamladı ancak maddi imkansızlıklar nedeniyle dershaneye gidemedi. Kalbindeki üniversite okuma aşkı tüm engelleri aşmasını sağladı, kendisi ders çalışarak kazandığı ve başarılarını sürdürdüğü üniversiteden derece ile mezun oldu. Çok sevdiği öğretmenlik mesleğine başladıktan sonra evlendi ve Allah cc ona dünya tatlısı iki çocuk nasip etti. 


     Düzene girdiğini ve yolunda gittiğini düşündüğü hayatının, 17/25 Aralık sürecinden bu kadar sert ve  olumsuz şekilde etkileneceğini nereden bilebilirdi. Süreçle birlikte her sabah evine polis tarafından baskın yapılacağını ve eşinin ansızın gözaltına alınıp götürüleceğini düşünerek günleri hep yoğun stres, üzüntü ve endişe ile geçmeye başladı. Süreç nedeniyle eşi gaybubet yapmak zorunda kaldığı için eşinden ayrı yaşamaya başlamıştı. Eşinin evden ayrılmasıyla evin, çocukların kısaca hayatın tüm yükü onun sırtına binmişti.


     Öyle ki eşi ile birlikte yaptırdığı biyopsinin sonuçlarını öğrenmeye de maalesef tek başına gitti. İki hafta sonra hastanede tek başına olumsuz sonucu öğrenip baygınlık geçirdiğinde de eşi yanında değildi. Doktorun ‘’eşin nerede, neden seninle gelmedi’’ sorusuna yutkunarak sadece ‘’şehir dışında’’ diyebilmişti. 


     Kötü haberi duyan eşi her şeyi göze alarak, destek olmak için hemen yanına geldi ve zorlu tedavi süreci başladı. Ayda bir kez aldığı kemoterapiden sonra yaklaşık iki haftada ancak tekrar toparlayabiliyordu. Ruhsal ve fiziksel olarak yıpratıcı bu sürecini memleketinde geçirmek için, ücretsiz izin alarak Aydın’a gitti. 


     Tedavisinin ikinci ayında 15 Temmuz garabeti yaşandı ve 15 Temmuz akşamı haberleri izlerken “darbenin bir senaryo olduğunu” söyledi. 16 Temmuz’da istişare etmeleri akabinde ve hiç istememesine rağmen eşini tekrar gaybubete gönderdi. Böylece tek başına hem tedavi süreci hem de çocuklar ile eşi olmadan başa çıkmaya çalıştı. Birde bunun üstüne hem kendisi hem de eşi için çıkarılan yakalama kararları, başlatılan mahkeme süreçleri, ev aramaları derken polislerin adaletsiz ve vicdansız baskılarıyla baş etmeye çalıştı. Ağır tedavi sürecine, eşinden ayrı yaşama zorunluluğu ve zorluğuna, polislerin ve çevresinin artan baskılarına, süreçte dava arkadaşlarına yapılan zulümlerin kendisini daha fazla yıpratmasına dayanamayıp hicret etmeye karar verdi.


     Hicret yolculuğu akabindeki 1,5 yıllık iltica sürecinde kaldığı mekanların imkanları noktasında sıkıntı yaşasa da her daim sabretmeyi tercih etti. Bu dünyadaki iki dileğinden biri olan insanların imanına vesile olma düşüncesiyle ensarlığın hakkını vermeye çalıştı. Hedefi, birkaç masumun elinden tutmak ve hicret diyarında birkaç insanın imanına vesile olmaktı.


     Özellikle 15 Temmuz sonra yaşadığı sıkıntılara, kardeş, akraba, dost saydığı insanların vefasızlığına, masumlara yapılan akıl almaz zulüm karşısında insanların susmasına ve bu zulümlerin desteklemesine çok üzülüyordu, süreci ve tüm bu yaşananları anlamlandıramıyordu. Bu sebeplerden dolayı hicret diyarında ne yazık ki kanser hastalığı nüksetti. 15.10.2020 perşembe günü akşam namazı vaktinde geride iki yetim çocuk ve acılı bir eş bırakarak gurbet ellerde ruhunun ufkuna yürüdü.


     Cenaze işlemlerini yapan görevliler “Almanya’da işlemler çok uzun sürer, Cuma günü vefat eden birisi en erken Salı ya da Çarşamba Türkiye’ye gönderilebilir, genellikle süreç bir haftadır’’ şeklinde ifadeler kullansa da tüm işlemler çok hızlı yapıldı. Hatta belediyede ilgili memur olmamasına rağmen başka bir memur işlemleri yaptı ve diğer kurumları arayıp işlemlerin hızlanmasını sağladı. Görevliler, ‘’buna hiç tanık olmadık, işlemleriniz mucizevari şekilde yarım günde bitti” demişti. Cumartesi Türkiye’ye gönderildi ve öğlen namazına müteakip ebedi istirahatgahına defnedildi.

Almanya’da Cuma günü kılınan cenaze namazı esnasında başlayan, birazcık ıslatsa da insanları rahatsız etmeden ince ince yağan ve namazdan hemen sonra kesilen yağmur, cenaze namazına katılan herkesin dikkatini çekmişti. Taziyelerin kabul edilmesi ve cenazenin Türkiye’ye uğurlanması akabinde bardaktan boşanırcasına yağmaya başlamıştı. 

Yaşananlardan haberi olmayan bir köylüsü, Cuma gecesi rüyasında “köye uçak ile tabutu Türk bayrağına sarılı bir şehit geldiğini” gördüğünü, ertesi gün öğle namazından sonra köyde sala verilince durumu öğrendiğinde kızına anlattı.

Rabb-i Rahim’in, onun sevgiliyle buluşma anını akşam namazı sonrasına nasip etmesi de Tirmizi’deki bir Hadiste belirtildiği üzere, Efendiler Efendisi’nin “cuma günü veya gecesi ölen mümine kabir azabı olmaz” müjdesine nail olduğuna işarettir inşaallah. 


     En büyük duamız ve ümidimiz Rabbimizin, kendisini şehit kabul etmesi ve şehitlere verdiği ‘’acı çekmeden öldüğü, kul hakkı dışında bütün günahlarının affedildiği, şehidin kabir azabı çekmeyeceği, cennetteki makamını göreceği, akrabalarından yetmiş kişiye şefaat edebileceği ve cennete ilk girenlerden olacağı’’ gibi nimetleri ona da nasip etmesidir.

Solverwp- WordPress Theme and Plugin